top of page

5 Soruda 12 Kızgın Adam


1) Rasyonalist felsefenin en önemli düşünürü Sokrates’ten günümüze ulaşan bir hikâyeye göre; Delfi Kâhini ‘ne; “En bilge insanın kim olduğu sorulur?” O da “Sokrates” olduğunu söyler. Bunu duyan Sokrates, kâhinin yanıldığını düşünür ve kendinden bilge birini bulmak için insanlarla konuşmaya başlar. Bütün gün agorada dolaşarak insanlara sorular sorar ve bildiklerini iddia ettikleri şeyleri aslında bilmediklerini ve bunun da farkında olmadıklarını anlar. Kâhine hak verir, zira diğerinsanlardan farklı olarak o en azından hiçbir şey bilmediğini bilmektedir. Bir çeşit at sinekliğidir Sokrates’in yaptığı, atların başına konarak onları sinirlendirmek, sorular sorarak aslında hiçbir şey bilmediklerini kendilerinin görmesini sağlamaktır. Sokrates’in bu yaptığı iktidardakileri huzursuz eder ve bu durum; sonunda ölüm cezasını kendisi için kaçınılmaz kılar.

Bu hikâyeden yola çıkarak 12 Kızgın Adam filmindeki Davis rolüyle karşımıza çıkan ve diğer jüri üyelerinden farklı düşünen Henry Fonda’nın sizce modern Sokrates olarak tanımlanma nedeni nedir? Sokrates’in diyalektik yönteminden ve Davis Rolündeki Henry Fonda’nın film boyunca ki tutumundan yola çıkarak açıklayınız.

Bu başyapıtta varoş mahallelerde büyümüş 18 yaşında bir genç babasını öldürmek suçuyla yargılanır. Cinayeti işlemiş “olabilen” delikanlının elektrikli sandalyeye bağlanarak idam edilip edilmeyeceğini 12 jüri üyesinin kararı belirler. Zira karar üzerinde hepsinin ortaklaşması gerekir ki zaten hepsi kararını vermiştir. Bir an önce oylarını verip gitme, ironik bir şekilde çocuğun hayatına son verip kendi hayatlarına devam etmek isterler. Çünkü eğer ölüme mahkum edilirse bunu “grupça” yapmışlardır. Daha sonrasında hiçbir vicdan azabı çekmeyeceklerdir. 11 jüri üyesi hemen hemen hiç düşünmeden suçlu der. Yalnızca Davis(Henry Fonda) suçsuz oyu verir. Çocuğun suçsuz olduğuna dair tek oy çıkınca sinirler gerilmeye başlar ve çoğunluk için bundan sonra tek amaç bu at sineğini başlarından def etmek, yani onu ‘haksız’ olduğuna ikna etmektir. Davis’in ise karşı tarafı ikna etmek gibi bir çabası bulunmaz. Belki de gerçekten suçludur, belki de değildir!? Sadece ortada hala yeterli şüphe duymayı gerektirecek makul sebepler varken ve çocuğun suçlu olduğu kesin bir şekilde ortaya koyulmadıkça konuşmak gerektiğine inanır ki bu durum, Sokrates’in önce karşısındaki kişiyi alaya alma ardından ona ne bilmediğini göstermeye dayalı yöntemine bir atıf olabilir. Diğerleri için ise mesele doğruyu bulmak değil o tek farklı sesi bir an önce bastırmaktır. İlerleyen dakikalarda ise “diğerleri” olarak genellediğim on bir adamın nasıl kişisel sebeplerle böyle bir karara varmış olduklarını anlarız. Aslında Davis pek bir şey yapmamıştır zira tek yaptığı soru sormaktır, tıpkı Sokrates gibi…


2) 12 Kızgın Adam filminden yola çıkarak mahkemelerde tanıklara yemin ettirilirken sizce doğruluk üzerine mi gerçeklik üzerine mi yemin ettirilmeli? Gerçeklik ve doğruluk kavramları ile 12 Kızgın Adam filmindeki jüri üyelerinin tutumundan yola çıkarak temellendiriniz.

Hepimizin kendine ait problemleri, düşünceleri, duyguları, davranışları var… Öyle değil mi? Peki, kendimize ait takındığımız ve olması gereken bu özellikler aslında bir nevi karşılaştığımız olaylara karşı bizim önyargılarımızı doğurmaz mı? Bence kesinlikle öyle. Düşünün. Bir mahkeme salonundasınız ve bir kişinin yaşamı, tıpkı sizin yaşamınız gibi, sizin elinizde. Neye göre değerlendirme yapacaksınız? Değerlendirmenizin doğru olduğunu nereden bileceksiniz? İşte burada karşımıza çıkıyor: gerçeklik ve doğruluk kavramları. Günlük hayatımızda sıkça yer alsa da çoğu zaman yanlış ve hatta birbirinin yerine kullanılır. Gerçeklik, genel anlamı içinde dış dünyada nesnel bir varoluşa sahip olan varlık, varolanların tümü, varolan şeylerin bütünü; bilinçten, bilen insan zihninden bağımsız olarak varolan her şeydir.


Doğruluk ise genel anlamıyla, bir önerme, inanç, düşünce ya da ölçütlere bağlı olarak sahip olduğu doğru olma özelliğidir. Peki, “doğru”ya güvenebilir miyiz? “Düşünce”lerimize güvenebilir miyiz? “İnançlar”ımıza güvenebilir miyiz? Ne kadar güvenebiliriz? Güvendiğimizin kesinliğini nasıl verebiliriz? Filme baktığımızda bir jüri üyesinin tek derdi oylamanın bir an önce bitmesidir, zira beyzbol maçına bileti vardır.

Bir tanesi vardır ki bütün kanıtların çürütülmesi bile oyunu değiştirmesine yetmez. Onun derdi ise tamamıyla kişiseldir…

Nasıl karar vereceğimiz tamamen bizlere kalmış.


Bence gerçek nedir?

Öyle ya, ortada varsa bir ben, O’nun da bir gerçeği olmalı.

Ama ya yoksa bir ben?


3) 12 Kızgın Adam filminde Davis karakterinin diğer tüm jüri üyelerine karşılık genç çocuğun suçlu olmadığına ikna etmek gibi bir derdi yoktur. Sadece ortada hala yeterli şüphe duymayı gerektirecek makul sebepler varken ve çocuğun suçlu olduğu kesin bir şekilde ortaya koyulmadıkça konuşmak gerektiğine inanmaktadır. Bu durumu tarihsel süreçte ortaya çıkan şüphecilik modellerinden hangisiyle tanımlarsınız? Gerekçenizle birlikte açıklayınız.


Bir insanı daha da spesifik olmak gerekirse bir genci ölüme mahkum etmek büyük bir yüktür. 18 yıl boyunca şiddetle boğuşmuş, kendini küçük görmüş, kendine olan güvenini kaybetmiş bir delikanlıya en azından bir laf borcu olduğunu düşünen David Hume “suçsuz” oyu verir. Diğer on bir kişinin tepkisi üzerine suçsuz olduğunu net bir şekilde söylemediğini sadece emin olmadığını söyler. Diğer bir deyişle şüphe duyar.


Bu noktada şüpheci filozof olan Descartes’i ele alabiliriz. Descartes’in şüpheciliğine yöntemli şüphe adı verilir. Zira Descartes’in şüpheciliği kesin bilgiyi bulana kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamındadır. Ona göre kesin bilgi mevcuttur, şüphecilik ise bir yöntem niteliğindedir. Ona göre septik şüphe anlamsızdır. Olması gereken metodik şüphedir. Bu doğrultuda David Hume(Henry Fonda)’un mahkemede söylenen ifadeleri teker teker diğer on bir kişiyle tutarlılık çerçevesinde tartışarak çürütmesi örnek olarak gösterilebilir.


4) 12 Kızgın Adam filmindeki 11 jüri üyesinin hiç tartışmaksızın genç çocuğu suçlu olarak tanımlamaları bilginin doğruluk ölçütlerinden hangisine güvenilemeyeceğinin kanıtı olabilir? Gerekçenizle birlikte açıklayınız.


Kızgın Adam, Reginald Rose’un aynı adlı oyunundan uyarlanmış ve Sidney Lumet’in tarafından yönetilmiş 1957 ABD yapımı bir drama filmi. Filmde 8 numaralı jüri üyesinin diğer 11 jüri üyesine karşı babasını öldürmekle suçlanan gencin suçlu olduğuna ikna olmadığını söylemesiyle başlıyor. Zira 12 kişinin suçlu veya suçsuz oy birliğine bakılarak babasını öldürmekle suçlanan delikanlı elektrikli sandalyeye gönderilerek ölüme mahkum edilecek veyahut edilmeyecektir.


8 numara şu şekilde devam eder: “Çocuğun suçsuz olduğuna dair bir fikrim yok sadece bir çocuğu 5 dakikada ölüme göndermemeliyiz, -akşam ki beyzbol maçına yetişmek istediğini belirten bir başka jüri üyesine dönerek- daha maça 1 saat var hadi konuşalım!” En nihayetinde tartışmanın başında herkesçe kesin kabul edilen verilere şüphe ile yaklaşınca hakikatin bambaşka olduğu görülüyor, tüm deliller karartılıyor. Tek bir kişinin karşı çıkışıyla yaşanılan bu değişim, Serge Mascovici’in (1976) “azınlık etkisi” deneyinde tanımladığı azınlıkların da çoğunluğu etkileyebileceğinin adeta bir göstergesi niteliğindedir.


Tüm bunlara bağlı olarak “Öne sürülen ifade, çoğunluk tarafından doğru kabul ediliyorsa doğrudur.” şartını benimseyen tümel uzlaşım doğruluk ölçütüne güvenilemeyeceği gözler önüne serilir.

5) Her bir jüri üyesinin ABD Adalet Sistemi’nde temsil ettiği nitelikleri yazınız.

Filmin sonuna gelindiğinde izleyici yalnızca iki jüri üyesinin ismini öğreniyor; bu üyeler verilen kararda en etkili kişiler(8 ve 9 numara). Bunun sebebi ise konunun kişiler üzerinden değil, karakter tipleri üzerinden ilerlemesidir. Yazar, kişileri birey olarak görmekten çok her birinin toplumun bir yanması olarak görünmesini istemesi sebebiyle böyle bir tercihte bulunmuştur.


Yargıç, usul açısından davanın sağ salim gidişatını temin ederken, jüri hüküm verme, yani hâkimlik yetkisine sahip oluyor. Buradan da anlaşılır ki Amerikan sisteminde varlığı önsayılan bir kamu vicdanının tatmini söz konusudur. Jüri üyeleri arasında hiç kadın olmadığı gibi, hiç zenci erkek de bulunmuyor. Peki, neden herkes erkektir? Çünkü demokrasi bir erkek kavramıdır. Pozitivizm, hukuk, mimari, bilim bunların hepsi erkek konularıdır, erkek işleridir. Jüri, ikinci bir ‘izleyiciye kolaylık’ hamlesiyle, numara sırasına göre masanın etrafındaki sandalyelere oturur; 1, 2, 3 … no.lu jüri diye sırasıyla. Dolayısıyla bir anda her birinin isimleri ve kim oldukları önemini kaybeder. Ancak bir gerçek vardır ki çoğunlukla sosyal adalet inancı, dürüstlük, suçluluk veya kıskançlık duygusu, bir amaç uğruna edilmiş yalnız bir isyana duyulan inanç gibi etmenler; karakterlerine nefes veren temel duygulardan olur. Her bir jüri üyesi kendine has, vurgulanmış ve sivriltilmiş karakter özellikleriyle 12 kişinin sığmaya çalıştığı küçücük bir odada; diğerlerinden sıyrılarak hikayenin dikkat çeken bir ögesi olmayı başarıyor ve şu soru karşımıza çıkıyor: Amerikan yargı sistemi temelleri düşünüldüğü kadar sağlam ve adaletli mi? “Bizler” düşündüğümüz kadar adaletli miyiz?


Gelin bunu 12 kişinin üzerinden sorgulayalım:

• 1. jüri, moderatörlük görevini üstleniyor, fikirlerine dair kesin bir kanıya varamıyoruz. Tam bir emir eri. Kuralların dışına çıkmayan bir karakter görüyoruz.

• 2. jüri, en sevimli jürimiz (sert erkek) sinik ve sürü psikolojisine hızlıca uyum sağlayabilen birisi.

• 3. jüri, filmin en önemli karakterlerinden birisi 8. jüri ile beraber film boyunca kapışan önyargılı, öfkeli ve sadist bir karakteri canlandırıyor.

• 4. jüri borsa simsarı olan karakterimiz mükemmeliyetçi ve kibirli en son ikna olan jüri üyelerinden birisi. Sanığın suçlu olduğunu en mantıklı delillerle ortaya koyan ama gerçeği gördüğünde de bunda ısrar etmeyecek kadar kibirli bir karakter.

• 5. jüri alt sınıftan orta sınıfa yeni çıkan bir karakter olarak bıçakla ilgili bir sahnede kilit rol üstlenmesinin dışında genel manada çekingen bir tavır sergiler.

• 6. jüri iyilik ve adaletin yanında olmaya çalışan ama bunların kökenine dair düşünmeksizin çoğunluk neye iyi diyorsa ona diyen bir karakter olarak karşımıza çıkar.

• 7. jüri bencil, sabırsız bir karakteri canlandırıyor. Maça geç kalmamak uğruna her türlü karar için eline kaldırmaya hazır.

• 8. jüri filmin ilk sahnelerinden itibaren özgüveniyle seyircinin dikkatini çekmeyi başarıyor. Merhametli, muhalif ve zeki bir karakteri canlandırıyor. Bu tip için için iyilik adaletten önce gelir, iyilik toplum onu istediği için değil olması gerektiği için iyidir.

• 9. jüri yaşlı kurt kelimesinin hakkını sonuna kadar veriyor. Tam bir sürpriz yumurta aslında gözlemleriyle bizi şaşırtıyor ve oylamanın seyrini değiştiren katkılar sunuyor.

• 10. jüri huysuz yaşlı adam. Genelleme yapmayı seven, bencil, umursamaz bir karakteri canlandırıyor.

• 11. jüri, konuşmaktan çok dinlemeyi seven, adil olmaya çalışan bir karakter. Sosyal demokrat bir kişiliğe bürünerek karşımıza çıkar.

• 12. jüri sık sık karar değiştiren rüzgar nereden eserse o tarafa yönelen bir karakter. Sistem adamı olarak görülebilir.


Ve evet… siz ne düşünüyorsunuz?


















8 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


bottom of page