top of page

Dünya Sanat Tarihi #1: Arkaik-Klasik-Barok Üslup Çemberi

Güncelleme tarihi: 25 Oca 2022

Bir ülke kültürü, sanat eserinde kendi somut biçimini bulur. Bu bakımdan sanat eserleri, ulusların düşün hayatının görülür anıtları olduğu gibi, bir ülkede yaşayan toplum varlığının da inkar edilemez delilleridir. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra doğan birçok yeni devletin, arkeolojiyi amatör olsun profesyonel olsun teşvik edişleri ulus olabilme zeminini derinliğe ispat durumunda kalmalarındandır. Sanat kültürü zengin bir geçmişe sahip olan uluslar ise, kendi egemen devletlerine sahip oldukları gibi, egemen yaşama gücünü de kaybetmiyorlar. Bir diğer deyişle ulusların yaşama potansiyeli, onların sanatsal hayatıyla orantılı olur.


Sanat eserinin içinde doğduğu kültürün oluşmasında başka kültürlerin payı vardır. Örneğin Hint stupalarının doğuş yeri Hindistan değil ancak Hindistan’da bu yapı tipi anıtsal değerlere ulaşma imkanı bulur. Bu durum ise sanat kültürünün uluslararası bir dokudan oluştuğunu gösterir. Aynı zamanda toplumun yapı ve kültürünü oluşturan sonsuz faktörlerin kışkırttığı sanatçının eseri, toplum-sanatçı ikilisinin ortak malı olur. Benzer toplumların sanat eserleri sınıflandırıldığında hangi toplum çeşidinde hangi çeşit eserlerin ortaya çıkacağı gerçeği saptanır.


Rene Hygue “sanat estetikle iç içedir” der. Bu doğru bir tespittir. Çünkü, çağların dünya görüşleri, aynı zamanda estetik görüşleri de yansıtır. Sanat eserinin bir dünya görüşü ürünü olduğu kabul edilince, Mısır mimarisinin neden bir Grek mimarisinden farklı olduğu da anlaşılır.


Toplum kültürünün sanatçı için ne denli itici bir güç olduğunu biliyoruz. Bu bağlamda insanlık tarihi büyük bölümler halinde üç önemli kültür dönemine ayrılır. Bunlar sırasıyla yapma kültürü, tarım kültürü ve bilimsel teknoloji kültürüdür. İnsanlar bu kültür aşamalarının birinden diğerine geçmek için binlerce yıl çabalamak zorunda kalmışlar ve bu geçiş dönemleri büyük savaşlara, inanç değişikliklerine ve dolayısıyla büyük acılara sebep olmuştur. Örneğin, yapma kültüründen tarım kültürüne geçiş, yalnız kişisel ıstıraplarla atlatılmamış, aynı zamanda insanoğluna çok zor gelen, toplumsal yapıların da tamamen değişmesine sebep olmuştur. Yapma kültürlerinden sitenin doğmasına kadar geçen zaman içinde, sanat eserlerinin üslubunda anıtsal nitelikler olmadığından, bu devrenin eserlerine “primitif halk sanatları” denir. Primitif halk sanatlarının doğuşu, site ile birlikte anıtsal mimarinin ortaya çıkışı, sanat eserinde kompozisyon fikrinin idrak edilmesi, büyük dinlerin belirmesi ile tarımsal kültür döneminde gerçekleşir.


Primitif halklarda görülen resimlerin özellikleri

• Buzul Çağının mağara içlerinde yapılmış olan hayvan resimleri, bu halklarda açık havadaki kayaların üzerine çizilmeye başlanır. Ancak bu kez Buzul Çağındaki gibi yalnız hayvan değil, insan resimlerinin yapılması da söz konusudur.

• İnsan ve hayvan, bir konu çerçevesinde bir arada sınırlanmamış bir yüzeyin bir parçasına işlenir.

• Cinsel uzuvların özellikle belirtilmesi ilk defa primitif halklarda görülür.

• İnsan figürlerinin iç formları belirtilmez. Figürler bir gölge-resim halinde gösterilir.

• İnsan başı, önceleri gövde ve boya oranla, çok küçük resmedilir. Buzul Çağından sonra ilk köylerin doğduğu sıralarda başın oransız büyüdüğü görülür.

• Resimlerde av ve savaş sahneleri, hayvan sürüleri, dini danslar konu olarak ele alınıyor.


Primitif halklarda görülen heykel sanatı özellikleri

• Verimlilik tanrısı Magna Mater heykelleri bu halklarda gittikçe çoğalır. Geniş kalçalı, iri göğüslü, taşkın karınlı, taştan, topraktan ve ağaçtan yapılmış heykeller olarak nitelendirilir.

• Heykel frontal ve kişisel özellikler taşımaz. Tamamen çıplak olanların yanı sıra giyinik ve süslü olanlar da bulunur.

• Baş oranı genellikle vücuda göre büyük ve eklem yerleri belirtilmez.

• Gözler iri ve patlak, kaşlar gözün badem içine paralel, simetrik ve cephe istikametindedir.

• Baş, gövde, kollar ve bacaklar dikey olarak birbirine paralel ve tam karşıya bakar şeklinde biçimlendirilir.

• El ve ayak parmakları normalden çok uzun, haraket duruktur. Süs önem kazanmakta ve heykel yüzeylerinde çizilerek gösterilir. Bir diğer deyişle plastik biçimlendirme değil, işaret ederek belirtme özem kazanır.

• Birden çok figürün bir araya getirildiği grup heykelleri de yapılır.

• Primitif halk sanatları ile Ortataş Çağının sanatları aynı özelliklere sahiptir.

*Grek sanatında arkaik öncesi heykel

Primitif halk sanatlarında mimarlık özellikleri

• Anıtsal mimarinin yeryüzünde görülmesi, tuncun bulunmasından çok sonradır. Bu nedenledir ki, primitif halk sanatlarında anıtsal mimari gözlemlenmez. Bu devredeki yapıların basit ağaç ya da kerpiç yapılardan ileri gitmediği görülür.

• Primitif halklar, devlet kurar kurmaz, siteler halinde yaşamaya başlar. Tuncun işlenmesi ve yazının keşfi de bu sıralara rastlar. Böylece, site ile tarih başlar. Böylece insanlığın yeni ihtiyaçları sanatta anıtsal nitelikli taş yapılara, heykellere biçim verir. Arkaik üslup, anıtsal sanatların ilk aşaması olarak kabul edilir. Her işi yapan köy insanı yerine, herkesin iş bölümü yüzünden ayrı bir meslek sahibi olduğu toplum ortamında oluşur.

• Geometrik ve matematiksel ölçüler, yapıda geçerli olur. İş bölümü sebebiyle sanatçı, kendi alanında yeterince çalışmış, sanat değerinin vasat el işinden farklarını anlar. Bu sebeplerden ötürü arkaik üslupta çalışan bir sanatçının kişiliğinde, primitif halk sanatlarının sanatçısına oranla, çok farklı bir sanatçı kültürü doğar.


Arkaik heykellerin özellikleri

• Üç boyutlu heykeller, frontal olarak ya ayakta ya da oturur şekilde gösterilir.

• Pek az da olsa kişisel özellikler gösterilir.

• Oranlar insan ölçülerinin kaba, fakat, gerçek boyutlarını yansıtır.

• Vücudun eklem yerleri belirmeye başlar.

• Gözler patlak, yani çok açılmış biçimde gösterilir. Ancak korku veren ekspressif biçimde, çok abartılı değildir.

• Gözler seyredene bakmaz. Bakış genel ve her şeyi görüyor gibidir.

• Ayakta duran heykeller bir sütun gibidir.


*Kıbrıs’ta bulunmuş arkaik bir kuros

Arkaik mimari özellikleri

• Yapılar geometrik-matematiksel biçimlerde oluşur.

• Evin dışına bakan pencere fikri yok, yapılar birer savunma yapısı niteliği taşır.

• Süs unsurundan kaçınılır.

• Yapılar yalnız dinle ve mezarla ilgilidir.

• Çatılar konik, piramit, düz, kırma ya da beşik çatı ile örtülür.

• İlkel toplumların aksine çok gözlü yapılar meydana gelir.

• Mezar ve tapınaklar taştandır.


Arkaik resimlerin özellikleri

• Figürlerde, vücut cepheden, baş ve ayaklar yandan gösterilir. Vücut normal ölçülerinde, gerçeğe yakın olarak resmedilir.

• Yüzlerce kişisel ifade yok, belli kişileri temsil ederler. Figürlerin büyüklükleri, toplumdaki hiyerarşiye göre belirlenir.

• Resimler, dinlerin ya da devlet şeklinin yapısına göre temsil edici, ya da hikaye edici bir özwllik taşır.

• Şematik, kaba ve katı biçimlerdedir. Bunlar, din ve devlet kurumlarındaki önemli kişilerin hayatlarını sembolik olarak yansıtırlar.

*Arkaik üslup dönemine ait bir resim


Klasik üslubun özellikleri

Arkaik üslup niteliklerinin giderek klasik üsluba varması, toplum yapısında ve teknik buluşlarda önemli gelişmelerin yapılmasını gerektirir. Arkaik dönemde sanatçının tamamen din ya da devlet adamının emrinde olduğunu görüyoruz. Devlet ve din adamı, bazen tek adamın kişiliğinde birleşir ki, biz bunlara tanrı-kral diyoruz. Bu tanrı-kral niteliği, arkaik dönemlerde yani Eski Mısır, Mezopotamya, Hint, Çin, Avrupa’da olsun değişmez. Bu yeni dönemde arkaik devlet yapısını oluşturan kurumlardan hemen hepsinin ya şekil değiştirdiği ya da ortadan kalktıkları görülür. Eğitimden aile anlayışına, devlet kurumlarına, iş hayatına, devlet adamlarının yaşayış tarzlarına kadar her şey değişiyor. Aynı zamanda insan yüzünün ifadesi, tanrısal niteliklere sahip bir kral sembolünden uzaklaşarak, kişi portresinin idealize edilmiş şekline girer.


*Venus de Milo

Klasik mimarinin özellikleri

Klasik üsluplu mimariler, dünyanın neresinde olursa olsunlar özellik bakımından değişmez. Bu yapılar kendilerine güvenen kişilerin kudretlerine uygun olarak şekillenir.

• Saray mimarisinin ortaya çıktığı görülür. Bu yapıların, arkaik mimarinin dışa kapalı formundan açık forma yani beden duvarları üzerinde pencereleri olan bir biçime doğru gider.

• Yapılarda genellikle simetrik düzen önem kazanır. Yön belirir, kar ve dikdörtgen planlı yapılarda mekan düzeni önem kazanır. İç mekan ile dış biçim arasında münasebetler kurulur. Dikey ve yatay hatlar klasik mimarinin özelliğini oluşturur.

• Yapı yüzeyleri ilk kez parçalanmaya başlar. Ağır başlı, zevkli, güçlü bütünlük kazanır.

• Ölçülerde insani birimler önem kazanır.


*Osmanlı klasik mimarisi örneklerinden Selimiye Camii


Klasik üsluplu resmin özellikleri

• Konu yine insan ancak bir mekan içerisinde tasvir edilir. Tek ve üçlü figürler dikkat çeker.

• Dünyevi konular, dini konuları ikinci plana iter.

• Kapalı kompozisyon, bütün figürlerin tablo içerisinde yer alması dikkatle uygulanır.

• Tek bir noktadan gelen ışık değil, tablonun her tarafını aydınlatan üniversal ışık önem kazanır.

• Vücut ve mekan, renk perspektifi ile değil, çizgi perspektifine göre hacimleştirilir.

• Yüzlerin ifadeleri iç duyguları yansıtmaz.

• Arkaik resmin mantıki ve yüzeysel vücut biçimi, tamamen ortadan kaybolur.


*Raphael, Çayırdaki Madonna


Klasik üsluplu heykelin özellikleri

• İnsan vücudunun ve yüzünün ifadesinde daha ince bir işleme tekniği dikkat çeker. Optik görüntünün idealize edilmesi önem kazanır.

• Vücut parçaları son derece belirgin olup anatominin doğal şeklinin ideal ölçülerini yansıtır.

• Ölçü, denge ve kompozisyon önem kazanır.

• Dudak, baş, saç, sakal gibi uzuvlar için hemen her heykelde ortak biçimler uygulanır.

• Grup heykelleri itibar görmez.


*İskenderiye Lahdi, İstanbul Ayasofya Müzesi


Barok üslup dönemi

• Bu devrede krallıklar büyür, imparatorluk halini alır. Bir yanda saray mensupları konu edinilirken diğer yanda halkın içindeki önemsiz kişiler de tasvir edilmeye başlanır.

• Kişiye özgü karakterlerin değerlenmeye başlanması endüvidüalizm denen bireysel görüşlerin ilgi görmesini sağlar.

• Barok sanatla, arkaik-klasik-barok üslup çemberi tamamlanır. Böylece primitif halk sanatları ile başlayan çalışmalar, anıtsal üslup özelliklerine varıyor.


Barok mimari üslubu özellikleri

• Yapıların tamamı saray gibi süslenir.

• Yapı yüzeyleri çeşitli silmeler, rozet ve kabaralar, yuvarlak, parçalı pencereler ve balkonlarla detaylanır.

• Yapı iç duvarları, ağır bir süsleme ile doldurulur.

• Saray mimarisinde, ilk kez bahçe mimarisi önem kazanır.


*Madrid Kraliyet Sarayı, İspanya


Barok üsluplu resim sanatı

Kompozisyon bakımından klasik üsluplu resmin özellikleri bu devrede ortadan kalkmaya başlar. Kompozisyon dağılır. Piramidal ya da üçlü kompozisyon yerini dağınık, diyagonal düzenlere bırakır. Kapalı kompozisyon yerini açık kompozisyona bırakır.

• Vücut anatomisi küçük adalelere, damarlara kadar gösterilir.

• Klasik üslubun durgun yüz ifadesi, yerini hisli, ıstıraplı, neşeli tavırlara bırakır.

• Manzara resmi kendini ilk kez gösterir.

• Resimdeki hacim ifadesi ışık-gölge ile elde edilir.

• Barok’un son aşaması olan rokoko ile üslup gelişimi, süsleyici ve sahteci bir resim anlayışı içinde kendini tüketir.


*Rubens, Çarmıha Gerilme


Barok üsluplu heykel sanatı

• Erkek heykelleri bile kadınca hareketler içinde biçimlenir.

• Bir kol ya da bacak hareketi, bir iş yaptığı için değil, güzel olduğu kanısıyla biçimlendirilir.


*Laocoön ve Oğulları


Sanatçı bir noktadan sonra her şeyi bildiğini sanan insanların tavrıyla çevresine önem vermediğinden gözlemi terk eder ve vaktiyle edindiği beylik bilgilere göre bir eser imalatına yönelir. Bilimsel araştırmaları ve teknolojisi ile yeni dünya, tarımsal ekonomi döneminin bütün kurumlarına, geride kalmış ve artık fonksiyonu kalmamış değerler olarak bakar. Böylece doğa gözlemine dayanan tarımsal kültürün resim ve heykel eserleri, bu yeni çağ için, çok gerilerdeki bir anlayışın ürünleri olarak geçmişte kalır.





34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentários


bottom of page