Felsefeye merak sardığınızda; alırsınız elinize bir felsefe kitabı, göz atarsanız ve fark edersiniz ki karşılaştığınız filozofların hepsi erkek… ‘’Tarihte neden kadın sanatçı ya da filozof yok?’’ sorusunun yanıtı aslında yaşadığımız toplumu gözler önüne aldığımızda gayet basit.
Geçtiğimiz yüzyıllarda kadınlar düşüncelerini yazıya dökmek veya sistematik bir biçimde düzenlemek için karşı cinsin sahip olduğu vakit ve olanaklardan yoksundular. Kadınların yazmış olduğu birçok çalışma kasıtlı olarak tahrip edildi. Bu sebeple tarihteki kadın filozoflara dair olan bilgilerimiz ne yazık ki ikinci kaynaklara dayanır. Öte yandan pek çok kadın içinde bulunduğu toplumsal koşulların farkında dahi olmadığı görünmez sınırlar yüzünden filozof, yazar veya bilim insanı olmayı hayal dahi edememiş olabilir.
Bunu hayal edebilen kadınların ise aşması gereken büyük engeller vardı...
İskenderiye şehri; günümüz dünyası Mısır’da bulunan bilim, keşif, ticaret gibi insanlık adına fayda sağlayan alanların diğer medeniyetlere kıyasla önemli ölçüde geliştiği bir şehirdi. Adeta devasa bir bilim yuvası olan eşi ve benzeri az rastlanan bir kütüphaneye sahip olan bu şehrin bilim donanımından Eratosthenes, Hipparkos, Öklid, Apollonios, Heron ve daha nice isim faydalandı..
Kötülük İskenderiye Kütüphanesi’nin etrafında hızla yayılırken kütüphanedeki bilim insanları bu durumun farkına varamadı. Halk içerdeki buluşlardan, değerlerden habersizdi. Üretilen mekanik buluşlar savaşlarda, batıl inançların geliştirilmesinde ve kralların eğlencelerinde kullanılıyordu. Bu kütüphaneye dünyanın her yerinden insanlar bilim aşkıyla gelirken dışardaki cehalet, bir kıvılcımın yanmasını bekliyordu...
İşte böyle bir ortamda doğdu Hypatia. Yıl Milattan Sonra 370. Şu anki süreç zarfında da karşılaşıyor olduğumuz ek tanrılı dinlerle birlikte tamamen ataerkil düzene geçilmiş ve kadın ikinci plana atılarak düşünmesi ve kendini geliştirmesi engellenmiş dönemlerdeyiz… Böyle bir ortamda kadın olmak zorken; bir de bilimle, fizikle, astronomiyle, matematikle ilgilenen bir kadın olmak ne kadar zor siz düşünün…
Agora(2009) adlı filmde de ele alındığı gibi Babası Theon astronom ve matematikçiydi. İskenderiye kütüphanesinin başındaydı. Hypatia ise Atina’da eğitimini tamamladıktan sonra İskenderiye’ye dönerek kendi okulunu açtı. O göreceli, yani bir yandan çekici, öte yandan öte yandan çirkin olan güzelliklere ilgi duymadı. Öğrencilerinde "aklın hazzı" nı ortaya çıkararak, onların nihai güzelliği görmelerini sağlamaya çalıştı. O, bu güne kadar sesi ulaşabilmiş ender kadınlardan biridir. Hatta Raffaello’nun Atina Okulu adlı ünlü freskinde yer edinmiş tek kadındır.
Matematik alanında kitaplar yazdı. O döneme kadar yaşamış büyük filozoflardan olan Aristo, Pisagor ve Platon’u sentezleyerek yeni Platoncu akım üzerine çeşitli çalışmalar yaptı. Hristiyanlık günden güne güçlenirken Hypatia gibiler cadı gibi görüldü. Roma yönetiminde olan İskenderiye’de Hypatia’nın dostu olan Roma valisi Orestes artık şehrin başpiskoposu olan Cyril'i karşına almaya başlamıştı. Ona göre ‘’Din düşmanı olan kadın sağda, solda din öğreterek insanlarını zehirliyordu.’’
415 yılında Hypatia yolda yürürken Cyril’in milisleri tarafından katledildi, yerlerde sürüklendi ve parçalandı. Etleri istiridye kabukları ile soyuldu. Bu olay üzerine İskenderiye Kütüphanesi’nde ne kadar bilim insanı varsa yavaş yavaş kaçmaya başladı. Artık kütüphanenin ışığı sönmeye yüz tutmuştu.
Bu değerli bilgi yuvası Hypatia’nın öldürüldüğü sene yakıldı, yok edildi. O güne dek oluşturulmuş bilgi birikimi örgütlenmiş cehalet tarafından paramparça hale geldi.
Hypatia; insanlığın, kadının toplumda yok sayılmasına, kolektif bilinçsizliğe ve kadın cinayetlerine karşı duranların simgesi ve bilimin meşalesini eline almış nadir dehalardandır.
Sonuna kadar anmaya devam edeceğiz…
“Hayat, kişinin kendi güçlerini keşfetmesidir. Daha ötelere yolculuk ettikçe daha fazla gerçeği idrak ederiz.”
- Hypatia
Comments