Günlerden 24 Nisan, saat tam 00.59. Uykumu bastırmaya çalışıyorum. Duygularımı bastırmaya çalışıyorum ya da başka bir dille ifade etmeye. Yazarak, çizerek, çekerek…
Çalışmalarımın hemen hemen hepsinde insanları anlamaya çalışıyorum, eleştiriyorum. Sanat yoluyla. Her ne kadar değer verilmese de. Kiminde sömürülleşmeyi, kiminde kinin ve kıskançlığın ne kadar anlamsız duygular olduğunu, kiminde
ise savaşı. Bu durumları anlatmak belli bir yerde cesaret ve beceri istiyor. Şu anda da yazarak anlatmaya çalışıyorum işte.
Sizi insanlık tarihini düşünmeye davet ediyorum. Fark ederiz ki tarihimizde pek çok şey vardır da; yalnızca ölçülü davranış, ağırbaşlılık yoktur. Garip aslında. Garipsenecek kadar da doğru. Yaşadığımız tüm faciaların temel sebebi bencilliğimiz. Başkaları için, toplumumuz için bir şey yapıyor gibi gözükürüz. Ancak gerçekte sadece kendimiz için yaparız.
Benim umudum var hâlâ. Devam edeceğimiz hakkında. İleriye mi, geriye mi bilemiyorum.
Sanırım iki seçenek var. Hızlı yaşamak ya da hızlı ölmek. Her ne kadar istesek de istemesek de bu iki seçenekten birinde yer alıyoruz. Bu ikisi arasındaki ince çizgi ise kafa yapımız, düşünce şeklimiz. Yaşamımız da buna göre şekilleniyor. Her ne kadar bunun bilincinde de olsam kendime engel olamıyorum. Akışa bırakamıyorum. Ancak hâlâ biliyorum ki umudumuz bizim bakış açımız.
Neyse kısa tutayım bu yazımı ve şöyle bir soruyla baş başa bırakayım: Kolay kazanılmış bir mutluluk mu yoksa insanı yücelten acı mı? Evet hangisi iyidir?
Comments